- Murad, yıllardır Ege’de Yenigün Gazetesinde köşe yazısı yazıyorsun, aşk ile ilgili yazıların da oldu. Böyle bir kitap yazmak nereden aklına geldi?
- Tibethan Memişoğlu diye bir arkadaşım var çok değerli biridir, Türk kamuoyunda da önemli bir şahsiyettir. Bir gece onunla telefonda konuşurken tartıştık. Bana, ‘Şu kişi yazıyor, bu kişi yazıyor sen de yıllardır yazıyorsun da bir kitap bastıramadın’ diye yakındı. Kardeş onu biz de yazarız dedim, ‘Ya…Nereye yazıyorsun?’ dedi. Allah seni inandırsın gece 12’de başladım sabah 06’da bu kitap bitti. Sabaha da arkadaşıma attım. ‘Ne zaman yazdın?’ dedi, gece yazdım dedim. ‘Dalga mı geçiyorsun’ dedi, sana kızdım yazdım dedim.
- Arkadaşınla tartıştın ve ona inat olsun diye mi yazdın yani?
- Bir iddia uğruna yazıldı ama basite alındı değil, Allah o an bir ilham verdi 6 saatte yazmayı başardık. 60 yıllık ömür bir dakikada çıkıyor hocam.
- Bize kitaptan bahseder misin?
- Bu bir aforizma, atasözleri gibi. Erkek ile kadın arasındaki ilişkiyi anlatan 300 aforizmadan oluşan bir kitap. Türk edebiyatında buna Sebk-i Hindi ekolü diyorlar. Ben hem bir Türkolog ve hem de bir edebiyat tarihçisi olarak Türk edebiyatı temsilcisiyim. Tabi büyüklerimizin ellerine su dökemeyiz ama aklımızın yettiği, dilimizin döndüğü kadar bir şeyler yapmaya çalışıyoruz.
- Kitabın içeriğini biraz açar mısın?
- Sözlerin tamamı kendime ait, şu var bazı atasözlerinin üzerinde oynamalar yaptım. Erkeklerin bencilliği üzerine yazılmış bir kitap. Kitapta kadınlara daha hümanist bir yaklaşım söz konusu. Erkekler genelde aşk katilidir, kadın cinayetlerinin çoğunu erkekler işliyor. Kadını en çok sevdiğim dediği adam öldürmüştür.
- Neden Aşk Üstünde Tepinme ?
- Kitabın arkasında da yazıyor tepinmek eşekle bağlantılı. ( Aşk’taki ilk harf erkeği, diğerleri kadını temsil eder. “A” diye sever erkek, sonra kadın “şk” olur. Önünü ve arkasını kadın doldurur, İster sesli harf koyan ister sessiz: “Şık” da olur, “âşık” da olur, “ışık” da olur, belki eşek de olur! ). Daha ağır kitaplarım da var ama biraz daha toplumun geneline hitap etsin istedim.
- Bu kitapla vermek istediğin bir mesaj var mı?
- Ben sanatın sanat için yapıldığına inanan bir adamım. Yazdığım kitabın toplumun bir yarasına merhem olup olmaması umurumda değil. Allah bana bir kalem verdi, ilham verdi, ben de yazdım. Okuyan kendine bir mesaj çıkarırsa ne mutlu, almazsa hiçbir önemi yok benim için. Birilerini değiştirmek gibi bir dürtüm de yok. Kardeşim nasihat almak istiyorsan aha kitap, aha hadis . Ne gerek var, Murad’a mı kalmış. Ben kendimi anlatmaya çalıştım . Çok güzel dönüşler de aldım, beğenmişler. Kısa ve özlü bir anlatım için uğraştım. İnşallah iyi olur.
- Kitabı anlamak için aşık olmak şart mı?
- Valla aşıkları bu kitaptan uzak tutun dedim. Aşıklar bu kitabı okuduktan sonra muhtemelen ayrılmaya başlayabilirler. Birilerinin başına bela olabilir.
- Bu kitabı okuyan aşık olur mu?
- Çok zor (gülüşmeler)…Şimdiye kadar olduysa kurtardı.
- Kitap kapağında neden ağaçtan kadınlar düşüyor?
- Ağaç burada erkeği temsil ediyor, erkekten kadınlar dökülüyor. Ben şöyle söylüyorum ; “ Kadından erkeği çıkarınca hiçbir şey kalmaz ama erkekten kadını çıkarınca bir kadın daha kalır” erkekteki kadın dünyası bitmez, erkeklerin geçmişi daha doludur.
- Sence aşk Nedir? Sen aşkı kimden öğrendin? (Bu soruyu sormamı kendisi istedi J..)
-İslam tarihi, Türk İslam tarihi, büyük evliyalar, enbiyalar, menkıbeler vs. den beslendik ancak ben aslında Türk dünyasında aşkı kimden öğrendim biliyor musun? Mustafa Yıldızdoğan ve Ahmet Kaya. Garip ama biz aynı anda hem Mustafa Yıldızdoğan’ı sevdik hem Ahmet Kaya’yı. İkisini de dinleyince insanın dünyası açılıyor. Birisinde protest bir aşk var diğerinde daha fedakar bir aşk. Biri sevdiği için her şeyinden vazgeçerken diğeri ikimiz birden çekelim bu çileyi diyor. Bunlar bizim gerçeklerimiz, bunları yaşadık gördük. Bunların akabinde böyle bir tartışma üzerine yazılmış bir kitap.
- Yazmaya ne zaman başladın, Aşk Üstünde Tepinmeler ilk kitabın mı?
- Yazmaya üniversite yıllarında başladım. İlk olarak da Amerikalıların işkence yaptığı cezaevi Guantanamo’yu kaleme almak istedim, “Müebbet Kuşu” diye bir şiir kitabı çıkardım, 20 yıl falan oldu, sevmedim, zihnimden sildim onu. Sonra çeşitli gazetelerde yazdım. Ben adaletsizliği, liyakatsizliği sevmiyorum. Bana yapılmış her şeyi helal ediyorum ama başkalarına yapılanlar zoruma gidiyor çünkü insanların kendilerini savunamadıklarını düşünüyorum. O yüzden üzülüyorum. Türkiye’de kadın cinayetleri arttı biliyorsun, kitapta buna dikkat çekmek istedim. Diğer yandan bunu İslam’a yıkmaya çalışanlar da oldu. Hâlbuki İslam cenneti anaların ayakları altına sermiş. Allah bile Hz İbrahim’e oğlunu kurban et demiş ama kızlara kıyamamış. İnsanoğlu ise maalesef çok acımasız kadınların kıymetini bilmiyor bence. Kurbanda bile erkek hayvan tercih edilmeli dişi değil, daha nasıl anlatayım…
- Başka çalışmaların var mı?
- Hazır olan 3-4 tane de kitabım var, 10 yıldır kurgusunu bitiremediğim kitabım var en çok bu kitabımın üzerinde çalışıyorum ve kısmetse bastırmak istiyorum. Kur’an-ı Kerim 24 peygamberden bahseder, onların hayatını peygamber efendimizin hayatıyla özleştirerek yazdığım bir kitap. Bir de otobiyografik romanım var, bitmek üzere. O da Allah’ın 99 ismi üzerinden planlanarak yazıldı. Yaşadığım 99 gerçek olayı anlatıyorum. Genelde ilahi aşk ve beşeri aşk hakkında yazıyorum, benim yaşam tarzım da bu. Dünyaya bakış açım bu, rahat bir adamım.
- Her ne kadar kitabın önsöz kısmında “Farklı olmak için değil kimseden farklı olmadığı için öz geçmişe gerek duymadı” desen de okuyucular “Aşk Üstünde Tepinen” bu adamı merak edebilir. Murat Erşad Al Kimdir?
- Karaman’ın Ayrancı ilçesindeki Bolkar dağında doğmuşum. Murat Erşad Al aslına bakarsan çok zorlu bir hayatın içinden geldi. Zorlu demek biraz basit kalır. Bazıları derler ya hayata sıfırdan başladık diye, bizimki o sıfıra çok uzak bir negatif değerdi. Buna rağmen benim hayatımı değiştiren ÖSS sınavına girip birkaç defa çakılıp, psikolojik olarak çöktüğüm ve intiharı düşündüğüm yıllar olmuştu. Köy hayatındaki baskı, anne baba işsiz, cebinde para yok, kahveye gidiyorsun okey oynuyorsun kahveciye bir çayın parasını nasıl vereceğinin hesabını yapıyorsun. Bir de otobiyografik romanımda yazdığım ama burada bahsetmeyeceğim çok kötü bir olay yaşadım, benim hayatımı sil baştan değiştiren bir olay, bütün bunları yaşayınca artık işin içinden çıkamaz oldum. Bir gün evde otururken rahmetli dedemin bir sandukası vardı o sandukanın içinden bir kitap buldum. Kitapta diyor ki “Ya Malikel Mülk”ü 100 defa okuyan bütün sıkıntılarından kurtulur, 200 defa okuyan kainatın sırrına erer. Bana saçma geldi ama bir taraftan okuyorum, inanmak istiyorum, bitmişim ya umut lazım bana. O umut “Ya Malikel Mülk” oldu. Hemen akabinde de Vâkıa suresi var en sevdiğim sure. Benim için aslında hayat bir “vâkıa” ile başladı. Halen “Ya Malikel Mülk” ü sürekli söylüyorum. Arabama bindim işe geliyorum veya İstanbul’ a gidiyorum müziği kapatıp saatlerce “Ya Malikel Mülk” diyorum. Mülkün sahibi Allah’tır, öyle olunca hiçbir sorun kalmıyor. Yalnız insanlar evliya falan zannetmesin beni, dünyaya çok basit baktım en sonunda şuna inandım; Başta zikir, ortada fikir, sonda şükür. Aslında Allah’ın insandan isteği 3 şey. Düşümdüm başta zikir basit “Bismillahirrahmanirrahim” diyoruz geçiyoruz, sonundaki şükür “Elhamdülillah” dedik geçtik ama ortadaki fikir en zor olanı. Bunu kesinlikle övünerek söylemiyorum ama edebiyattan, felsefeden, dinler tarihinden az çok bilgi sahibiyiz, dedim ki bunu hayırlı bir yola sevk edeyim en azından peygamber efendimizi yazayım, İslam alimlerini yazayım. Öldükten sonra arkamızdan birisi en azından bunu okuyunca Allah razı olsun peygamberimizi bir şekilde anlatmış desin diye biraz bu yola girdim. Yazarlık serüveni bu şekilde başladı.
Röportaj : Bayram Keleş