Türkiye Cumhuriyeti’ni farklı kültür ve inançlara sahip halkların omuz omuza vererek kurduğunu ifade eden Ertunç ; “ Mustafa Kemal ve arkadaşları öncülüğünde emperyalizme karşı yürüttükleri ortak mücadele üzerinden yaratılan bütün ortak değerler, uzun süredir iktidarın dayatmacı, baskıcı, kutuplaştırıcı ve ayrımcı uygulamalarıyla yok sayılmaktadır.” Şeklinde konuştu.
Ertunç ekonomiden, kültüre ve dış politikaya kadar hükümetin icraatlarını eleştirdiği konuşması şu şekilde; “ Siyasal iktidarın eğitimi ve toplumsal yaşamı kendi siyasal hedeflerine göre biçimlendirmek istemesi, özellikle eğitimde bilim ve laiklik düşmanı politikalar üzerinden eğitim sistemini dini kurallara göre biçimlendirme yaklaşımı sürmektedir. Türkiye'de uzun süredir başta çocuk hakları olmak üzere, en temel insan hakları tehdit altındayken, çocuk, genç ve kadın haklarına yönelik saldırılar hiç olmadığı kadar artmıştır.
Giderek belirginleşen ekonomik krizin faturası emekçilerin sırtına yıkılmaya çalışılmakta, en temel haklarımız elimizden alınmak istenmektedir. Çocuklar ve kadınlara yönelik tehditler artarak sürmekte, düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü üzerindeki baskılar devam etmektedir.
Ekonomik kriz ve Kovid-19 salgınını fırsat bilen siyasi iktidar, ekonomik, sosyal ve demokratik haklarımıza göz dikmiş, KHK ihraçları gibi haksız ve hukuksuz uygulamalarıyla, esnek ve güvencesiz istihdam politikalarıyla çalışma ve yaşam koşullarımızı daha da ağırlaştırmıştır.
Yıllardır 'yurtta barış, dünyada barış' anlayışına adeta meydan okurcasına hareket eden, iç ve dış politikada gerginliğe, şiddete ve düşmanlığa dayanan karanlık zihniyetin ülkemizi getirdiği yer ortadadır.
Emek, demokrasi, barış, laiklik, eşitlik ve özgürlük talepleri uzun süredir ülke çapında kalıcı hale getirilen fiili OHAL uygulamaları ve Kovid-19 salgını bahane edilerek, baskıcı ve otoriter uygulamalar eşliğinde engellenmeye, bastırılmaya çalışılmaktadır
Türkiye'nin ihtiyacı, ülkeyi fiilen OHAL koşullarında yönetmeyi hedefleyen, kendileri gibi düşünmeyenleri 'terörist' olarak suçlayan baskıcı-otoriter yönetim anlayışı değil, Cumhuriyet'e asıl anlamını veren 'halkın kendi kendini yönetme iradesine hiçbir şekilde ipotek konulmadığı, gerçek anlamda laik ve demokratik bir sistemin oluşturulmasıdır.
Türkiye'de yaşayan halkların özlemi ve talebi, kimsenin kimliği, inancı, mezhebi, siyasi düşünceleri ve görüşü nedeniyle baskı ve ayrımcılığa uğramadığı, ayrımsız bir şekilde herkesin eşit haklar temelinde yaşama hakkına saygı gösterildiği bir ülkede, eşit özgür, demokratik bir Cumhuriyet'te, barış içinde bir arada yaşamaktır.
Eğitim Sen olarak, halkın göstermelik olarak değil, gerçek anlamda egemen olduğu, insan hak ve özgürlüklerinin, hukukun üstünlüğünün eksiksiz bir şekilde hayata geçirilmesine, eşit, özgür, laik ve demokratik bir Cumhuriyet'in ancak birlikte mücadeleyle yaratılabileceğine inanıyoruz”
HABER / BAYRAM KELEŞ