Bir toplumda bir tarafta bol bol para harcayanlar, zevk ve sefa içinde yaşayanlar, kolayca makam mevki sahibi olanlar; torpil, rüşvet, kayırmacılıklar aracılığı ile kurumların koltuklarına oturanlar; diğer tarafta son derece donanımlı olmalarına rağmen işsiz kalanlar giderek artarsa ne olur? Bir toplumda toplumsal yozlaşma giderek artıyorsa artık toplumsal patlamayı da tetiklemez mi?
Cehalet, toplumları ahlaki ve kurumsal olarak, çürütür. Arkasında kültür, sanat, bilim, teknoloji ve öğretim yoğunlaşması yeterince olmayan bir toplumun, tehlike altında ve köleliğe de adım adım ilerlemez mi? Hayata “anlam katmanın” sevincini yaşayamıyorsak, ‘’Deniz Üzümü’’ gibi beynimizi sindirmesek bile çok az kullanarak insanın en değerli yanını, bir ideal için yaşamanın erdemini yitirebilmesi de sözkonusu olmaz mı?
Hiç düşündünüz mü? Acaba insanların sesini çıkaramadığı bir toplumda sorunların çözülmesi beklenir mi? Kim ne derse desin, ne düşünürse düşünsün, yaşanan sorunların ortadan kaldırılabilmesi için yaşanan problemin tanımlanması gerekir. Daha sonrasında ise çözüm yolları ortaya konması ve fayda-maliyet analiz yapılarak bir tercihte bulunulması da gerekmez mi? Elbette ülkemizde sosyo-ekonomik açıdan sıkıntılı ve sancılı bir süreci hep birlikte yaşıyoruz. Her ne kadar kısa vadede endişeli ve umutsuz olsak da, uzun vadede her şeyin daha iyi olacağını biliyoruz desek herhalde daha doğru olur. Ancak uzun süren enflasyon denen olgudan, hayat pahalılığından nasıl kurtulacağız, işte bugün sorun bu değil midir? Elbette ki, toplumsal bir sözleşme akdedilmeden, toplumsal bir mutabakat sağlanmadan doğruya, iyiye ve güzele yönelemeyeceğimiz açıktır. Demokrasi, hukuk ve insan haklarını temel alan bu akdin ya da mutabakatın bilimsel bilgiyle taçlandırılması da gerekmez mi?
Sizleri bilmiyorum ama bir sosyal bilimci olarak kısa vadede böylesi bir toplumsal anlayışın ortaya konamayacağını düşünenlerdenim. Pekala ne yapmak lazım? Elbette toplum olarak sorunlarımızın hafiflemesi için tek yapabileceğimiz şey bilimsel bilgiye sıkı sıkıya sarılmak değil midir? Bakınız! 2021 yılından bu yana enflasyon ve hayat pahalılığının vatandaşımızı bunalttığı bir zaman diliminde yaşıyor ve yaşamaya da devam ediyoruz. Tüm kesimler hatta herkes piyasadaki fiyat artışlarının artık durmasını istiyor. Pekala fiyat artışlarının durmasının yolu ve yöntemi nedir?
Acaba ikinci yüzyılına giren Cumhuriyetimiz halen daha enerji fakiri, sermaye fakiri, teknolojik üretim fakiri ise enflasyon düşer mi? Neredeyse yüzde 150’’ler civarında hissedilen enflasyon ile %70’lere varan resmi enflasyon varken Merkez Bankası faizinin % 42,5 olduğu yerde enflasyon düşer mi? Serbest piyasa şartlarında yürümeyen bir bono-tahvil piyasanız yokken enflasyon düşer mi? Emisyon diğer bir ifadeyle para basım miktarınız enflasyon rakamından daha yüksek iken enflasyon düşer mi? Çok önem arz eden bir husus da, kamu kaynaklarının üretime yönlendirilmediği bir ortamda enflasyon düşer mi? Acaba ithalat-ihracat dengesi sağlanamamış bir ekonomide enflasyon düşer mi?
Bakınız! Asgari ücretin % 50’e varan oranda arttığı bir ülkede, bir sonraki ayın gerçek enflasyonu %10’’dan az olabilir mi? Tüm yükün üreticinin üzerine yıkıldığı bir dönemde üretim artar mı, azalır mı? Acaba bütün kentlerimizde yaşanan hayat pahalılığının ülkenin genel enflasyon oranını yukarıya iteceği de bilinmiyor mu? Öyleyse bu koşullarda enflasyon düşer mi? Pekala yaşanan yüksek oranlı enflasyonun, hayat pahalılığının yapılan zamların suçlusu kim? Bakkal mı, marketler mi, manav mı, tüccar mı, asgari ücretli mi, emekli ve dar gelirli mi, memur mu, işçi mi? Sahiden suçlu kim? Sözün özü: Enflasyonun düşmesi için toplumsal mutabakat gerekmez mi?
Bu güzelim ülkede yapılması gereken, enflasyonun hızla aşağıya çekilmesi için, ekonominin kurallarının yaşama geçirilmesi ve iktisat kanunları gereği yapılması gerekenlerin yapılması değil midir? Ülkemizdeki en önemli sorun, fiyatların aşırı derecede yükselmesi ve bunun sonucu olarak da enflasyonun artması değil midir? Dervişe sormuşlar; Zor bir dönemden geçerken ne yapmalıyız? Derviş demiş ki; Sonsuza kadar sürmeyeceğini bilmeli, İmtihan olduğunu düşünmeli, Daha kötüsü olmadığı için dua etmeli! Ne dersiniz?