Köy Enstitüleri’nin kurucuları arasında yer alan Tonguç; okumanın, düşünmenin ve üretmenin ışığıyla aydınlanacak binlerce öğretmen yetiştirmek için hayatı boyunca eğitime emek verdi. İsmail Hakkı Tonguç’u ölüm yıl dönümünde saygıyla anıyorum.
Köyün hasta veya hastalıklı olması acaba ne demek? O gün ki koşullardan günümüze doğru baktığımızda köyümüz, kırsalımızın durumu acaba nasıl? Kırsal kalkınma hamlesi gerçekleştirilebildi mi?
Cevapları duyar gibiyim. Köylü, çiftçi, üretici kısaca kırsal mutsuz. Genç nüfus tarımla, toprakla uğraşmak istemiyor, kente doğru yoğun bir göç var. Şehircilik açısından kente bakıyorum kentler aşırı kalabalıklaşmış. Aşırı kalabalıklaşan kentte de yaşam giderek zorlaşmış ve kentte yaşayanlar da mutlu değil.
Nasıl mutlu olsunlar ki alışılan bahçeli evler yok, toprak yok. Geniş çayırlardan apartman dairelerine ve hatta 40 m2 apart denen evlere sıkışıp kalan insanın yüzü nasıl güler?
Trafik çile, çocukların okulları kalabalık ve uzak, servis olmadan okula gitmek zor, hastanelerde hastalar kuyrukta, İŞKUR önü her zaman ana bana günü. Kentte ki özellikle geliri alt seviyede olanlar için olumsuzlukları çoğaltmak mümkün ama uzatmayayım.
Köylü mutsuz, kentli mutsuz yok mu bu işin bir çaresi. Sanırım çözüm kırsal kalkınmadan geçiyor.
Kentlerin kalabalık nüfusu için harcanan payın bir bölümü kırsal kalkınma için harcansa köyden kente göç durur. Tersine göç başlar.
Kırsalın belini büken hususlar belli. Girdi maliyetleri gerçek çiftçiler için ucuzlatılsa, SGK primleri için destek yapılsa pek çok gencimiz köyüne, toprağına sahip çıkar.
Ancak bu o kadar kolay değil. Gençleri köye götürebilmek için şehirde ne varsa köylere de götürmek gerek. İlçelerde burslu tarım, hayvancılık liselerinin açılması ile işe başlanabilir. Tarımsal açıdan nitelikli bilgi ile donatılmış köy gençleri, mikro krediler ile desteklenir ise kırsal kalkınma mucizesini çok kısa zamanda gerçekleştirebilirler.
Kırsal kalkınmanın çok zor bir hayal olmadığını düşünüyorum köylümüz talep etse siyaset kayıtsız kalamaz ve gereken desteği sağlar.
Yerel yönetimler bu nedenle büyük önem taşıyor. Önünüzde İzmir modeli olarak adlandırılabilecek bir Tire Süt kooperatifi örneği var. Bu model tüm ülkeye yaygınlaştırılabilir. Acıpayam Alaattin, Ödemiş gibi kooperatifler de başarılı işler yapıyorlar.
Kooperatifleşme ve üretici birlikleri ile bir araya gelen köylü ürünlerini kooperatif marketlerde, yerel pazarlarda belediyelerin desteği ile aracısız ve güvenle satabilir.
Bir başka destek kamu arazilerinin, dağların, yamaçların gelir getiren ağaçlar ile doldurulmasıdır. Orman teşkilatımız bu konuda yeterince tecrübelidir. Defne, ıhlamur, keçiboynuzu, dut, sığla, iğde, kestane, ceviz, zeytin gibi gelir getiren ağaçlar ile ağaçlandırma kampanyaları bölgesel geliri arttıracaktır.
Köylerimizi kırsal turizmle tanıştırmak gerek. Kırsal turizme destek verecek ve hatta sebebi olacak ürünler, lavanta, kekik, safran, sahlep, çilek, lale, ters lale ( tuşaya), nergis gibi ürünler ile özel köyler oluşturmak ve tabii bu ürünleri isleyecek kooperatifler kurmak ile işe başlayabiliriz. Isparta Kuyucak, Çeşme Germiyan, Selçuk Şirince , Bursa Cumalikızık gibi güzel örnekler var. Yerel halkta, köylerimizde bütün bunları yapabilecek pek sermaye bilgi birikimi maalesef yok. Bu açıdan görev sanırım yine yerel yönetimlere düşüyor.
Yerel yönetimler, Tarım ve Orman teşkilatı, Kültür ve Turizm teşkilatı elele verirse 3-5 yıllık bir süreçte güzel ülkemiz bir kırsal kalkınma mucizesi oluşturabilir. Kentler sağlıklı gıdaya kavuşur, nefes alır, köylerimiz yeniden şenlenir, inanın insanımızın yüzü güler.
Gelin hep birlikte artık köylerimizi iyileştirelim.