Her dönemin yakala ve gerçekçi tarihçileri olduğu gibi, bir de gizli tarihçileri olur. Prokopios da yaşadığı dönemde ‘Saray Tarihçisi’ olarak bilinen Filistin kökenli biri… Fakat onu diğerlerinden ayıran özelliği ise İmparator I. Justinianus ve müstakbel eşi Theodora’yla ilgili her konuyu gizli gizli kaleme alması oldu.
Orhan Duru tarafından Türkçe’ye çevrilen ‘Bizans’ın Gizli Tarihi’, hani duvarların dili olsa da konuşsa türünden bir kitap. Kitabı bir solukta okumamızı sağlayansa, yaşanan olayların tarihin çeşitli dönemlerinde tekerrür etmesi ve insanlığın bu hatalardan ders çıkarmamasıdır diyebilirim.
Kitapla ilgili uzun uzadıya bilgi vermek benim haddime değil, bu nedenle sadece yaşadığımız coğrafyayı asırlar önce ilgilendiren bir konuya kısaca yer vermek istiyorum.
Bizans’ın Gizli Tarihi’nde, Uşak’ın Karahallı ilçesi Karayakuplu köyü sınırları içinde yer alan ve hemen kenarından Banaz çayı akan bu topraklarda doğup büyüyen, bazı Hristiyan grupların sapkın tarikat olarak nitelendirdiği Montanistler’e de yer verilmiş.
M.S 156 yılında Pepuza kentinde Frigyalı rahip Montanus ile Priscilla ve Maximilla isimli iki kadın rahibe tarafından kurulan ve o dönemde kiliseden umduğunu bulamayanların sayısının bir hayli fazla olması nedeniyle hızla yayılan ve 400 yıl varlığını sürdüren bu tarikat, ister istemez belli bir mal varlığına da sahip oldu. Roma’ya, Konstantinopolis’e (İstanbul) ve Kilikya’ya (Çukurova yöresi) kadar uzanan Montanizmler’e en büyük darbeyi İmparator I. Justinianus vurdu.
“ALTINLARIN VE GÜMÜŞLERİN HESABINI BİLEN YOKTU”
O dönemin tarihçisi Prokopios, yaşananları şöyle nakletti: “Bizans İmparatorluğu’nun her yerinde din yolundan sapan mezhepler vardı. Montanizm, Sabattarianimzm ve daha başka mezhepler insanları dinsel inançları bakımından sürekli olarak yanlış yollara sürüklüyorlardı. Bütün bu inanç sahiplerine, uyulmadığı takdirde ağır cezaların tehdidi altında inançlarından vazgeçmeleri, yoksa çocuklarına ve akrabalarına mallarını bırakmayacakları bildirildi. Bu çeşit mezheplerin kilise dedikleri yerler, özellikle Arios inancına bağlı olanlarınki, işitilmedik zenginliklerle doluydu. Bizans İmparatorluğu içinde ne senato ne de başka bir örgüt, kiliselerin zenginliği ile boy ölçüşemezdi. Kiliseler anlatılmayacak kadar çok, hesapsız altın ve gümüş hazineleri, değerli taşlarla kapı süslemeleri, çok sayıda evleri ve köyleri, dünyanın her yerinde bulunan arazileriyle bilenen her çeşit zenginliğe sahiptiler.”
TARİKATI GEÇİM KAYNAĞI OLARAK GÖRENLER VARDI
Prokopios, gizli gizli kaleme aldığı kitabında, bu tip tarikatların bazı kişiler için birer geçim kapısı olduğuna da değinmiş. Prokopios, bu durumu da şöyle ifade ediyor: “Çünkü şimdiye kadar gelen imparatorlar bunların işlerine karışmamışlardı. Ortodoks inançlı birçok insan bile ne de olsa her zamanki işimizi yapıyoruz gerekçesiyle inançtan sapmış mezheplerin kiliselerinde çalışıyorlar ve ekmeklerini çıkarıyordu. Justinianus bu gibi kiliselerin mallarına el koyunca, birden bire sahip oldukları her şeyi ellerinden almış oldu. Ve bir çok insan bu zamana kadar dayandıkları kaynaktan yoksun kaldı”.
MONTANOS’A BAĞLI KİŞİLER KENDİLERİNİ VE KİLİSELERİNİ ATEŞE VERDİLER
Montanos’a bağlı olanların yollarından dönmesi için imparator tarafından bir memur ve askeri ordunun tahsis edildiği de bu noktalardan anlaşılıyor. Prokopios, kendini ateşe verenlerin yer aldığını belirterek, “İmparatorluğun her tarafına, karşılaştıkları herkesi eski inançlarından dönmeye zorlamak için bir memurlar ordusu gönderildi. Taşrada yaşayan halkın gözünde, böyle bir telkinde bulunmak kutsal konulara saygısızlık, bir çeşit küfürdü. Bu yüzden pek çok kimse böyle bir şeyi isteyenlere karşı durdu. Dolayısıyla, çoğu askerin elinde can verdi. Kimi iyi tanrısal yol olduğunu düşünerek kendi canına kaydı. Büyük bir çoğunluğuysa memleketlerini bırakarak gurbete gitti. Ama Phrygia’da yerleşmiş Montanos’a bağlı kişiler, kiliselerine kapanıp ateşe verdiler ve hiçbir neden yokken kendi canlarından oldular. Sonunda Bizans İmparatorluğu büyük bir kıyıma ve sürgüne sahne oldu” ifadeleriyle yaşananları günümüze aktarıyor.
MONTANİZM NEDİR?
Montanizm M.S. 165 yılında Frigya’da ortaya çıkan ve ilk dönem Hristiyanları tarafından kurulan bir mezhep olarak biliniyor. Kadınlara özel bir önem veren mezhep, kadınların rahip kurulunda yer almasını kabul eden tek Hristiyan mezhebi. Kuruluşundan sonra hızla yayılan, Roma ve Konstantinapol’e kadar uzanan mezhebin Frigya uygarlığındaki ana tanrıça Kybele kültüründen etkilendiği, kadınlara toplumda ve kilise yönetiminde erkeklerle eşit rol verdiği belirtiliyor. Montanus’un Hristiyan olmadan önce Frigya bölgesinde Anadolu ana tanrıçası Kibele kültünün rahibi olduğuna inanılmaktadır. Bu nedenle mezhep kadın liderlerin aktif çalışma alanına girmiştir. Hareketin Montanus’dan sonra en önemli iki ismi Priscilla/Prisca ve Maximilla isimli zengin ve dul iki kadındır. Rivayetlere göre, bu iki kadın Montanus’la tanıştıktan sonra eşlerinden boşanmış, peygamber olarak adlandırılmış ve harekete oldukça önemli katkılarda bulunmuş. Montanus kendini peygamber ilan etmiş, Pepuza’yı merkez olarak seçmiş. Anadolu’da doğmuş olmasına rağmen İtalya ve Kuzey Afrika’ya kadar yayılmış. Pepuza zaman içinde bölgenin dışında yaşayanlar için bir hac merkezi haline dönüşmüş.