AA muhabirinin kaynaklardan derlediği bilgilere göre, 1609 yılının Şubat ayında İstanbul'da doğan Katip Çelebi'nin gerçek adı Mustafa'dır. Ordu katipliği yaptığı için ulema ve halk arasında "Katip Çelebi" lakabıyla, Divan-ı Hümayun mensupları arasında ise "Hacı Halife" ismiyle tanındı.
Asker olan babası Abdullah, Katip Çelebi'nin iyi bir eğitim alması için küçük yaşlardan itibaren özel hocalar tutarak, yetişmesini sağladı.
Katip Çelebi 14 yaşına geldiğinde, babası kendisine maaşından harçlık bağlayarak yanına aldı. Böylece Divan-ı Hümayun kalemlerinden Anadolu Muhasebeciliği Kalemi'ne girip, burada hesap işlerini ve siyakat yazısını öğrendi.
Babasıyla 1625’te Abaza Paşa isyanını bastırmak için orduyla Tercan, 1626'da ise Bağdat seferlerine katıldı. Her iki seferde de savaşın bütün safhalarına ve sıkıntılarına şahit olan Katip Çelebi, aynı yıl babasını ve amcasını kaybetti.
İstanbul'a dönünce devrin önemli din adamlarından Kadızade Mehmed Efendi'nin derslerine devam eden Katip Çelebi, 1630'da Hüsrev Paşa'nın maiyetinde Hemedan ve Bağdat seferlerine katıldı.
Katip Çelebi, bu seferler sırasında uğradıkları veya zapt ettikleri Gülanber Kalesi, Hasanabad, Hemedan, Bisütun gibi şehir ve menziller hakkındaki gözlemlerini "Cihannüma ile Fezleke" adlı eserlerinde anlattı.
Ayrıca bizzat bulunduğu Bağdat'ın kuşatılması ve savaşın safhalarını oldukça canlı şekilde tasvir eden Katip Çelebi, daha sonra İstanbul'a dönüp, yine Kadızade'nin derslerine devam etti.
Tabanıyassı Mehmed Paşa'nın kumandasındaki orduyla 1633-34'te tekrar Şark seferine giden Katip Çelebi, ordunun Halep'e çekilmesinin ardından hacca gitti.
10 yıl geceli gündüzlü ilimle uğraştı
Katip Çelebi, 1635'te Sultan 4. Murad'ın Revan seferine katıldı. Bu sefere ait gözlemlerini oldukça geniş biçimde anlatan Katip Çelebi, daha sonra kalan hayatını tamamen ilmi çalışmalara adadı.
Kazancını kitaplara yatıran Katip Çelebi, zengin bir akrabasının ölümü üzerine kendisine düşen büyük bir mirasın önemli bir bölümünü yine kitaplara verip, ilim yolunda değerlendirdi.
Kendisini tamamen eserlerine verdiği için 4. Murad'ın Bağdat seferine katılamayan Katip Çelebi, 10 yıl kadar geceli gündüzlü ilimle uğraştı.
Katip Çelebi, 1645'teki Girit Seferi dolayısıyla harita yapımıyla da ilgilendi.
Bu sıralarda Mukabele Başhalifesi'yle kadro meselesi yüzünden tartışınca memuriyetten ayrılan Katip Çelebi, Müslüman olan Fransız asıllı Mehmed İhlasi'nin yardımıyla bazı Latince eserleri de Türkçe'ye çevirdi.
Sağlık durumu kötüleşen Katip Çelebi, hastalığı sırasında tedavi yollarını öğrenmek amacıyla bir yandan tıp kitaplarını okurken bir yandan da manevi çareler aramak için havas ilmiyle ilgilendi.
Rahatsızlığı ilerleyen Katip Çelebi, 6 Ekim 1657 sabahı vefat ederek, Zeyrek Camisi civarındaki kabristanda toprağa verildi.
Arapça Fezleke'sini yazmak için 1300 eser okudu
Ölümünden iki yıl sonra müsveddelerinin ve teliflerinin çoğunu satın alan İzzeti Mehmed Efendi'nin belirttiğine göre Katip Çelebi, dindar, iyi huylu, az konuşan, hakim meşrepli bir insandı.
Gerek hayat hikayesinden gerekse devrinin kaynaklarından aşırı derecede kitaba düşkün olduğu anlaşılan Katip Çelebi, en çok tarihi ve biyografik eserlerle meşgul olup, tarihi bir olayı aydınlatmak için birçok kitabı inceledi. Arapça Fezleke'sini yazarken elinden 1300 eserin geçtiğini belirtir.
Tarih konusunda oldukça yetkin bir konumda olan Katip Çelebi, savaşlarda komutanların yaptıkları yanlışları onların tarih bilmemesine bağlayıp, devlet adamlarının ve iktidarda bulunanların tarih ve coğrafya okumalarının çok önemli olduğunu vurgular. Ayrıca tarih yazarken duyguları bir yana bırakıp, tarafsızlığa bağlı kalmayı da savunur.
Katip Çelebi tarih dışında coğrafya ile de ilgilendi. Batılıların bu alanda İslam coğrafyacılarından ileride olduğunu belirterek, bu eksikliği gidermek için "Cihannüma" adlı eserini yazdı. Bu eser ilim çevrelerinin ufkunu açtı ve kendisinden sonra yazılacak eserlere de zemin hazırladı.
Dünya ve kainattaki hakikatleri anlamak için astronomi ilminin de üzerinde duran Katip Çelebi, ayrıca anatomi ile de ilgilenmiştir.
Kendi kültür ve ilim dünyası ile sınırlı kalmayıp Osmanlı Devleti'nde Batılı kaynaklara başvuranların öncüsü olan Katip Çelebi, Aristo'nun felsefe şerhi, "Meteora" kitabının bazı bölümlerini, Jovans'ın "Theatrum Orbim Terrarum" adlı coğrafya eserini, Philipp Clüver'in coğrafya kitaplarına giriş eserini de Türkçe'ye kazandırdı.
Yaşadığı 17. yüzyılın Osmanlı ilim ve kültür hayatına adeta damgasını vuran Katip Çelebi, Batı dünyasında da büyük bir takdir ve şöhret kazandı. Ünlü Alman tarihçi Franz Babinger onu Osmanlılar'ın Süyuti'si olarak niteledi. Hilmi Ziya Ülken ise Katip Çelebi için "17'inci asır fikir tarihimizde Garba çevrilmiş düşünceyi hazırlayan sağlam realist görüşe sahip bir fikir adamımızdır." ifadelerini kullandı.
Katip Çelebi'nin çeşitli eserleri ile özellikle yaklaşık 15 bin kitap ve risalenin adı ve yazarının alfabetik olarak yer aldığı "Keşfü'ẓ-Zunun", Batı dünyasında İslam araştırmaları yapan hemen herkesin müracaat ettiği temel başvuru kaynağı oldu.
Adı 2010'da kurulan İzmir Katip Çelebi Üniversitesi'ne verilmiştir. Yine bu üniversitede, Çelebi'nin tarih, coğrafya ve diğer alanlarındaki eserlerini, bibliyografik çalışmalarını, düşünce dünyasını, hayatını, eserlerini ve çalışmalarını araştırmak için "Katip Çelebi ve Eserlerini Araştırma Merkezi" kurulmuştur.
Eserleri
"Tariḫ-i Kebir, Keşfü'ẓ-Zunun, Cihannüma, Fezleke, Tuhfetü'l-kibar fi esfari'l-bihar, Takvimü't-tevarih, Kanunname, Tarih-i Frengi Tercümesi, Tarih-i Kostantiniyye ve Kayasire, İrşadü'l-hıyara ila tarihi'l-Yunan ve'r-Rum ve'n-nasara, Süllemü'l-vüṣul ila ṭabaḳati'l-fuḥul, Levamiu'n-nur fi zulümat-i Atlas Minur, İlhamü'l-mukaddes min feyzi'l-akdes, Tuhfetü'l-ahyar fi'l-hikem ve'l-emsal ve'l-eş'ar, Dürer-i Müntesire ve Gurer-i Münteşire, Düsturü'l-amel li-ıslahi'l-halel, Recmü'r-racim bi's-sin ve'l-cim, Beyzavi Tefsirinin Şerhi, Hüsnü'l-hidaye, Cami'ul-mütun min celli'l-fünun, Mizanü'l-hak fi ihtiyari'l-ehak'dır".