Bu ülkenin toplumsal hayatında çok özel bir yere sahip olan, hakikate ayna tutan meczupları, divaneleri, yaşadıkları şehrin vicdanı hafızasının bir parçası, hatta gizli ahlakı, aynı zamanda gizli adaleti ve gizli merhametidir.
“Bizim şehrin divaneleri, gülleri” de hepimizin zaman zaman karşılaştığı, ekmeğini paylaştığı, bir sigara uzattığı, bazen gülüp geçtiği, bazen ibretle düşündüğü, Uşak’ın yerlileri, bu sokakların sahipleridir, süsüdür. Onlara kapısını açmayan dükkan, yıkanmasına imkan vermeyen hamam, yardım etmeyen el yoktur. Zaten malumunuz deli denmez, şehrin gülü, gülleri denir.
Hurmacı Mehmet, uykucu Ahmet, ilahici Murat, çatlak İlyas, bizim İsmail, ekonomist ve siyaset bilimci Özkan bey, demirci Mehmet efendi, molla Yasin, tiko Mustafa, aşık Halil, vb… Bu kardeşlerimizin her biri nevi şahsına münhasır, şehrimizin renkleri, aynı zamanda aşevinin gülleri. Yani delisi de, velisi de, meczubu, mecnunu ve divanesi bizim insanlarımız.
Bu insanlar, insanoğlunun alavere-dalaverelerinden, çıkarcı hin hesaplarından uzak, kimsenin canını, malını, keyfini kasti olarak bozmayan, yeryüzünde bizlerle yaşayıp, hiç bir konuda hesap vermeyecek ve hiçbir şeyin hesabı sorulmayacak insanlar.
Bu insanların düşleri bizimkilere benzemez. Gülüşlerinin sebeplerinin de anlamlarının da bizimkilerle akrabalığı yok. Onlara ”deli” der geçeriz.
İşte hepimizin yakından tanıdığı o güllerden biri, Turan Aga;
Uzun zamandır görüşememiştik. Hem merak ettik, hem de özlemiştik, geldi. Sorduk sebebini, meğerse koronadan dolayı gelemiyormuş. Her zaman olduğu gibi günlük cenaze haberlerini ve ahireti hatırlattı. Bir de giderken, şoförler farklı semtlere, kendi mahallesinden çok uzaklara giden otobüslere bindiriyorlarmış, eve yürüyerek gelmek çok zor oluyor diyor, bizden söylemesi
“Harabat ehlini hor görme, Defineye malik viraneler var”