Osmanlının son zamanlarında Uşak şehir merkezinde meydana gelen hazin bir cinayet olayı sonucu yakılan “Hüseyin Oğlan Türküsü” nün hikayesini derledim.

 Bu hikayeyi bize aktaran Aybey Mahallesinin köklü ailelerinden Şekiller / Bayram-oğlu sülalesinden 1937 doğumlu Güngör Şenliler 20’li yaşlarında tabakhane işçisi iken 1957-60 yıllarında Bayraktar Hanı / Oteli sahibi Mehmet Bayraktar’ın hem ağlayıp hem söylediği bu türkünün hikayesini anlattığını söylüyor.

HÜSEYİN OĞLAN TÜRKÜSÜ’NÜN HAZİN HİKAYESİ;

Bayraktar Hanı / Oteli sahibi Mehmet Bayraktar arkadaşı Fahriye oğlu Hüseyin arkasından döktüğü gözyaşı ile birlikte çok sevdiği bu türküyü söylemektedir. Güngör Şenliler şöyle anlatır bu türkünün hikayesini; “ Geçmiş zaman olur ki, Osmanlı döneminde 1900’lü yılların başlarında Uşak kazasının Doğala muhitinde bir grup bıçkın delikanlı sazlı, sözlü, içkili ve de dansözlü kendi tabirleriyle “Tire beze Gecesi” yapmaktaymış. Olayın geçtiği mekan, günümüzde Aybey Mahallesi 1. Köme sokak üzerinde ki Karanfiller sülalesinden Ali Tekirdağlı’ nın bilinen evdir. O zamanlar Uşak kent kültüründe “Tire beze Geceleri” diye bilinen bu eğlence geceleri , köylerde “Yaren Geceleri” ismiyle anılır.

Tire beze kelimesi Farsça olup “Tire/koyu” ve “Beze/Günah” kelimelerinin birleşiminden oluşan “Koyu Günah” anlamına gelmektedir.

Anadolu‟nun birçok yöresinde yaren geceleri, sıra geceleri, zevk gibi adlandırılan bu eğlenceler Uşak’ta “Tire beze Geceleri” ismini almıştır. Tire beze Gecelerinin belli başlı unsurları ; gecenin tüm masraflarını karşılayan, alemi düzenleyen yetişkin bir erkek/ hovarda/ bitirim, erkekleri eğlendirmekle görevli, dans eden ve içki servisi yapan kadın/dansöz ve cura, tef, ut, kanun, keman, cümbüş çalan ve alemde canlı müzik icra eden saz heyetinden oluşmakta imiş. O dönem Uşak’ta bu tarz gece eğlenceleri oldukça meşhurdur. Uşak eşrafı tarafından ya sıra ile ya da ortaklaşa tertip edilirdi. Ziyafetler, şarkılar ve sohbetlerin eşlik ettiği gecelere Gayri Müslimler de eşlik edermiş.

Bu gecelerde katılımcıların en yaşlısı; aşırılık yapanları yatıştırır, suskun kalanları, ona da sorular sorarak sohbetin içine sokar, muhabbetin ahengini korurmuş.

İşlerin azaldığı uzun kış gecelerinde evlerde yapılan bu eğlenceler, yaz aylarında Uşak’ın Kuzey doğusundan başlayıp, kuzey batısına kadar hilal gibi şehri kuşatan çok güzel bağlarda yapılırmış.

Tire beze Geceleri katılımcıların meşrebine göre içkili veya içkisiz düzenlense de sohbet, dayanışma ve müzik çizgisinde yön alırmış.

Hikayeye dönecek olur isek; Aybey Mahallesi Doğala muhitinde ki o evde 3 kişi içkili ve dansözlü alem yapmaktadır. Ayvalı-oğlu, Kağnıcı Ali Ağa, Pençeviş (Kokoreç)zade Mehmet Ağa.  Bu üç bıçkın delikanlı o dönem Uşak’ın en belalı kişileridir. Gece yemek ile başlayıp sohbetle devam etmiş içki, müzik ve dans eşliğinde sabaha doğru akmaktadır. Ortada dans eden zenne kadının bir aşığı vardır. Fahriye oğlu Hüseyin adında ki bu genç aşık aynı zamanda evli ve bir çocukludur. Fahriye oğlu Hüseyin sevdiği kadının o gece içki aleminde dansözlük yaptığını öğrenir. Fahriye oğlu Hüseyin , anne ismiyle anıldığına göre yetim ve gariban biri olsa gerektir diye tahmin ediyorum. Ayrıca şarkı özlerinde ; ”Elmaya bak elmaya, Beş paran yok elma almaya “ifadesi Fahriye oğlu Hüseyin’in garibanlığına işaret eder. O gece içki alemine meze olan sevdiğini oradan çıkarmayı ve ona haddini bildirmeyi planlamaktadır. Planına göre, içki alemini basacak oradakilerin sarhoşluğundan yararlanarak kaçacaktır. Fahriye oğlu Hüseyin ve birkaç arkadaşı alem mekanının kapısını kırarlar fakat silahsızdırlar. Bir anda ortalık karışır. Alem yapan Ayvalı oğlu, Kağnıcı Ali Ağa ve  Pençeviş (Kokoreç)zade Mehmet Ağa silahlıdırlar. Çıkan arbede de silahlar patlar. Fahriye oğlu Hüseyin ve arkadaşları, dansöz kadını da kolundan tutup karanlıkta kaybolurlar. Dışarı çıktıktan sonra ayrılırlar.

Alemin basılması bir tarafa oynattıkları dansözün ellerinden kaçırılmasına öfkeli Ayvalı oğlu ,Kağnıcı Ali Ağa ve Pençeviş(Kokoreç)zade Mehmet Ağa Fahriye oğlu Hüseyin ve arkadaşlarının ardına düşerler. Baskın verip karanlıkta kaybolanların arasından sadece Fahriye oğlu Hüseyin’in evini bilmektedirler. Fahriye oğlu Hüseyin ise Çokkozlar yolundan Paşa Caddesine oradan da Şehitler yokuşu istikametinde olan evine doğru kaçmaktadır. Evine yaklaştığında ise avazı çıktığı kadar bağırır; Ana kapıyı açıııııın!!!

Anası Fahriye Hanım pencereden baktıktan sonra kandilini alıp hızla kapıya koşar. Sokağın zifiri karanlığı içinde görünmeyen Fahriye oğlu Hüseyin açılan evinin kapısıyla birlikte anasının elindeki kandil ışığıyla ortaya çıkıverir.

Ayvalı oğlu, Kağnıcı Ali Ağa ve Pençeviş(Kokoreç)zade Mehmet Ağa ise arkalarından yetişmiştir. Beli silahlı 3 adamın karşısında kandil ışığının aydınlattığı hasımları bir anda belirir. Silahlar teşlenir. Fahriye oğlu tek kurşunla Hüseyin vurulur, oracıkta canını teslim ederken anası ve hanımı kahrolurlar.

Bu gariban aşığın hazin sonu Uşak halkının vicdanını yaralamış ve adına Halı dokuyan Uşaklı kadınlar tarafından yakılan “Hüseyin Oğlan Türküsü” ile anılarak günümüze gelmiştir.”

Hüseyin Oğlan Türküsü’ nün sözleri ise;

“Tire-bezeler kuruldu, Fahriyem Hüseyin oğlan vuruldu

 Aman Hüseyin oğlan vuruldu

 İnkar etme kağnıcı ettiklerin duyuldu

 Bülbül müydün gül dallarına gonacak

 Serçe miydin bi gurşunda ölecek

 Sen deli miydin Pençevişlere uyacak

 Elmaya bak elmaya beş paran yok elma almaya

 Nasıl gıydın Ayvalı-oğlu , Hüseyin’i vurmaya

 Bi tek evladını yetim goymaya

 Dere yolunun daşları, çıkamam yokuşları

 Beni baştan çıkaran Karaağaç mahallesinin puştları”

Uşak kent kültüründe neşet eden bu eser, günümüzde unutulmuş ve çok az kişi tarafından hatırlanan bir türküdür. 1937 doğumlu Güngör Şenlier amcamız tarafından Uşak Kent Tarihi Müzesi görevlisi ben Ömer Aşçı ve Uşak Belediye Konservatuvarı Hocası Yavuz Turgut’ a aktarılmıştır.

Türkünün ezgisinin notaya aktarılma süreci Yavuz Turgut gayretiyle devam etmektedir. Bana da türkünün hikayesini derlemek düşmüştür. Anadolu’dan fışkırmış yüzlerce yıllık ezgilerden sadece bir tanesi olan bu türkünün unutulmaktan kurtulması en büyük kazancımızdır.