Değerli Okurlar! 2019 yılının bu ilk yazısında, izin verirseniz zamanının paradokslarına değinmenin yararlı olduğunu düşünüyorum. Gerçekten zamanımızın öyle paradokslarıyla karşı karşıyayız ki? Daha yüksek binalarımız var ama daha kısa sabrımız yok mu? Daha geniş oto yollarımız var ama daha dar bakış açılarımız yok mu? Daha çok harcıyoruz, ama daha az şeye sahip değil miyiz? Daha fazla satın alıyoruz ama daha az hoşnut kalmıyor muyuz? Daha büyük evlerimiz var ama daha küçük ailelerimiz; daha çok ev gereçleri ve daha az zamanımız yok mu? Daha çok eğitimimiz var ama daha az sağduyumuz yok mu? Daha fazla bilgimiz var ama daha az bilgeliğimiz yok mu? Daha çok uzmanımız var ama yine de daha çok sorunumuz, daha çok ilacımız, daha az sağlığımız da yok mu? Çok fazla alkol ve sigara tüketiyoruz, çok savurganca para harcıyoruz, çok az gülüyoruz, çok hızlı araba kullanıyor, çok çabuk kızıyoruz, çok geç saatlere kadar oturuyor, çok yorgun kalkıyoruz, çok az okuyor, çok fazla TV izliyoruz ve çok ender şükrediyoruz ama mal varlıklarımızı çoğaltarak, daha çok değerlerimizi de azaltmadık mı?
Çok konuşuyoruz, çok az seviyoruz ve çok sık nefret ediyoruz ama çok daha fazla kin, nefret ve hırs beslemiyor muyuz? Geçimimizi sağlamayı öğrendik, ama yaşam kurmayı öğrenebildik mi? Yaşamımıza yıllar kattık, ama yıllara yaşam katabildik mi? Aya gidip gelmeyi öğrendik, ama yeni komşumuzla karşılaşmak için caddenin karşısına geçmekte sorunumuz yok mu? Dış uzayı fethettik ama iç dünyamızı fethedebildik mi? Daha büyük işler yaptık, ama daha iyi işler yapabildik mi? Havayı temizledik, ama ruhumuzu temizlemek yerine kirletmedik mi? Atoma hükmettik, ama önyargılarımıza hükmedebildik mi? Daha çok yazıyoruz, ama daha az öğrenmiyor muyuz? Daha çok plan yapıyoruz ama daha az sonuca varmıyor muyuz? Koşuşmayı ve koşuşturmayı öğrendik ama beklemeyi öğrenebildik mi? Daha fazla bilgiyi depolamak, her zamankinden daha çok kopya çıkarmak için daha çok bilgisayarlar yapıyoruz, ama birbirimizle git gide daha az iletişim kurmuyor muyuz?
Zaman artık, hızlı hazırlanan ve yavaş sindirilen yiyeceklerin, büyük adamlar ve küçük karakterlerin, yüksek kârlar ve sığ ilişkilerin zamanı değil mi? Günümüz artık, iki maaşın girdiği ama boşanmaların daha çok olduğu, daha süslü evler ama dağılmış yuvaların olduğu günler haline gelmedi mi? Bu günler, hızlı seyahatler, kullanılıp atılan çocuk bezleri, yok edilen ahlakî değerler, bir gecelik ilişkiler, obez bedenler ve neşelendirmekten sakinleştirmeye hatta öldürmeye kadar her şeyi yapabilen hapların olduğu günler değil midir? Vitrinlerde her şeyin sergilendiği ama depolarda hiçbir şeyin olmadığı bir zamanda olduğumuzun da farkında mıyız? Yaşam, aldığımız nefes sayısıyla değil, nefesimizi kesen anların sayısıyla ölçülmez mi? Sözün özü: Paylaşmak özel ve güzeldir, yaşamı paylaşmak, özel gün ve anları paylaşmak değer verip değerinizi bilen birileri olduğunu bilmek, onunla paylaşmak ne kadar lüks değil mi? Herhalde onu bilmek ve kaybetmemek; dostluğu, sevgiyi, hüznü paylaşmak, ne güzeldir tüm bunların tarihe karıştığı bir dönemde elde etmek ve yaşamak en büyük değer değil midir? Hoşça kalın dostça kalın!