Hiç düşündünüz mü? Mensubu olduğu ülkenin ve üzerinde yaşayan halkının haklılığını, değerini görüp, işitip kavrayan, idrak eden siyaset adamlarının, yöneticilerin yapacağı ilk hizmet nedir? Merak edenleriniz de yok mudur?

Acaba iç huzuru ve refah yolunu açabilecek, işe yarar kalifiye, üretken, üretici insanların yetişmesine çalışmak, bu ihtiyacı görüp halkın önünü açan siyaset adamlarına da devlet adamı da denmez mi?  Keza siyaset, aynı zamanda hiç ayrım yapmadan, insanları ayrıştırmadan halkıyla ülkesini bulunduğu yerden daha iyisine, daha güzeline taşımak için bir değişim ve yükseliş hareketi de değil midir? Acaba dünyada bunu gerçekleştiren siyaset adamları da yok mudur? Elbette vardır değil mi? Acaba ülke olarak, bu değişim ve yükseliş hareketini önce Japonya daha sonra Kuzey Kore ve şimdi ise Çin”in başardığını gözardı etmememiz ve bu ülkelerin yaptıklarını iyi okumamız da gerekmiyor mu? Acaba işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk ve güvensizlik, umutsuzluk; sosyal huzursuzluğun baş nedeni de değil midir? Bir ülkenin huzur göstergesinin; üretime, halkın kültür düzeyine, refah yolunun tutarlığına, yeni icatlara imza atan teknoloji gücüne göre değerlendirilmesi de gerekmez mi? Hangi alanda ve hangi uygulamalarda olursa olsun, plan ve bilgi eksikliği varsa, bunu ilk görecek ve açıklayacak olan demokrasinin önemli unsurlarından biri olan, gerek görsel gerekse yazılı basın ile sivil toplum kuruluşları, demokratik kitle örgütleri, meslek odaları da değil midir?

Şayet bir ülkede, ekonomide bir aksaklık varsa, sözkonusu mekanizmalar tarafından bu aksaklığın, halkı temsil eden milletin vekillerine sorulup, ortada bir takım ortak sorunlar varsa, çözüm için destek verilmesi gerekir ki, o ülkede refah, güven ve hukuk yolu açık tutulabilsin. Hepimizin malumu, ülkemizde çok tartışılan demokrasi konusu var. Bu konuda herkes; ağzı, dili olan her insan konuşuyor değil mi? Deniyor ki demokrasi seçimle ihdas edilir. Acaba bu konuda, dünyada var olan evrensel demokrasi ilkelerine ve unsurlarına da bakmak gerekmiyor mu? Acaba gerçekten demokrasi, sadece seçim yapmak mıdır? Demokrasi her şeyden önce adalet ve insan hakları, üretim ve sosyal güven değil midir? Demokrasi, halkı sevmek ve sevindirmek, iç barışı sağlamak, ülkenin bayrağını, dünya ülkelerinin ön saflarına taşımak değil midir? Keza milletvekillerimiz de seçildiklerinde bu ilkeleri uygulayıp halkı mutlu edeceklerine dair yemin de etmiyorlar mı aslında? Demokrasi rejiminin uygulandığı ülkelerde ise, sivil toplum kuruluşlarının, seçen yurttaşların bu yeminlerin hesabını sormaları da gerekmez mi?

Acaba hiç merak ettiniz mi? Kalkınmış batılı ülkeler, sorunları nasıl ve neyle çözümlüyorlar? Kendi vatandaşlarını nasıl ve neyle öne çıkarıyorlar? Gerek eğitim gerek kültür düzeyinde ve gerekse gelir artışında, toplumsal ve kişisel refah hedefini neyle ve nasıl yakalıyorlar? Hatta Anayasaya, yasalara ihtiyaç duymadan bile, insan haklarını nasıl koruyabiliyorlar? Ve neredeyse, her yeni gün de, yeni bir değişim ve icatla nasıl ortaya çıkıyorlar? Acaba ülkemiz için bu seviyeyi yakalamak çok mu zordur? Yeter ki toplum olarak; onurlu Türk Ulusumuzun, hiçbir batılı ülke halkının gerisinde olmadığına inanalım ve üretken, kültürlü, eğitimli ve enerji dolu halkımızla, ileri daha ileri diyebilelim… Acaba bu cennet vatan, dünyada rakibi olmayan, muhteşem bir coğrafya üstünlüğünü elinde tutan bir ülke olarak, dünyanın tam orta yerinde, stratejik bir mevkide olup, Akdeniz'i, Ege”yi, Marmara”yı, Karadeniz”i avucunda tutarak; denizleri, akarsuları, iklim güvenliği, yer altı ve yer üstü doğal kaynaklarıyla, kalkınmış ülkelerin gözlerini de kamaştırmıyor mu? Tarihi, doğal ve turizm potansiyeliyle, ilk olimpiyat uygulamasıyla, Çin'e açılan İpek Yolu'nu barındırmasıyla, Hıristiyanlığın, İslam'ın ve diğer inanç sektörlerinin doğuş merkezi olmasıyla, çalışkan ve yeniliklere açık güzel insanları ve kaliteli yaşamayı tercihleriyle ülkemiz, Dünya'da kalkınmış ülkelerin ön saflarında olmayı çoktan hak etmemiş midir?

Eğitim ve üretim, refahın ve gerçek demokrasinin tek teminatı değil midir ki, ülke olarak, toplum olarak bu yolda kararlı ve inançlı olmak yeterli de olmaz mı? Siyaset sanatı; toplumu sevmek ve sevdirmek; ülkenin verimli doğal kaynaklarını araştırıp bulmak, üretime açmak, milli geliri arttırmak, adalet ve insan haklarını korumak, üretken plan ve projeleri hayata geçirmek; toplumsal ayrışma ve kutuplaşmaların, bölücülüğün, taraf kayırmacılığının yıkıcı zararlarını hesaplamak; beklenti içinde olan halka ulusal birliğin, iç huzurun ve sosyal dayanışmanın tadını yaşatmak değil midir? Özetin özeti: Bir ülkedeki ekonomik hayat, uygulanan siyaset tarzına göre şekil almaz mı? Bunun için de kalkınmış batılı ülkelerin önde olma rahatlıklarına ve sahip oldukları gelir seviyelerine bakmak da kafi değil midir? Ne mutlu ki, bunları anlayanlara ve anlatanlara! Hoşça kalın, dostça kalın!